>Hediye Resimler

>

gorham-gregory-baguette

gorham-gregory-patisserie

gorham-gregory-croissants

gorham-gregory-tarte

Dünkü uzun ve şikayet dolu yazımdan bunalmışsınızdır diye size resimler hediye etmek istedim…4 tane hep çok sevdiğim resmi Flickr’dan yüklüyorum…Flickr’dan koyduğum zaman yine de resimler küçük gözüküyor….Üzerine tıklayıp Flickr’dan en büyük boyuna erişene kadar resmi açın…Hepsi aslında 1000 pixelden büyük… En büyük boyutu ile resmi kaydedin…Biraz karışık oldu ama…..Umarım yükleyip güzel güzel kullanırsınız.

Ama az oldu bu şimdi…O zaman biraz da cıvıl cıvıl resimlerle çalışırsınız diye aşağıdakileri de armağan edeyim.

https://picasaweb.google.com/s/c/bin/slideshow.swf

Dün bana mesaj atan, yorum yazan, telefonla ulaşan herkese çok çok çok teşekkür ediyorum…Bana öyle bir enerji verdiniz ki…Herkesi çok öpüyorum.


>Mütevazi Olmasam???

>

Ne kötü değil mi? Bu yasaklar, haksız ve yanlış uygulamalar maalesef bir süreliğine de olsa nasıl hızımızı kesiyor, hevesimizi kırıyor…Açıkçası ben, kendi adıma kaç gündür böyle hissediyorum. Blog yasağı kalktı diyorlar…sonra servis yükleyicilere hala iptal kararı gitmemiş diyorlar…Bazıları işyerinden girebiliyor, evlerine gidince aynı “cici kırmızı yazı”!!!… ‎Şimdi öğrendim ki..14 Mart pazartesi günü alınan Savcılık kararının Servis Sağlayıcılarına tebligat yolu ile ulaşması 10 gün kadar sürebilir. Bazen 2 hafta bile sürebiliyor. O bakımdan biraz daha sabırlı olmamız gerekecek… Maalesef Internet çağında yaşıyoruz ama , tebligatı postayla yollamışlar malum……. Valla maymun ettiler bizi…İlk önce ben de ne olduğunu, ne yapacağımı anlamadığım için, çoğu blogçu ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştım…”DNS’leri????(nedir o acaba?) değiştirin” dediler…Ne olduğunu bilmeden yaptım ve kısa zamanda “DNS ayarı” uzmanı oldum vallahi…Benim blogumu görmem yetmiyor ki…dostlarıma ulaşamıyorum….Hemen yine çoğunluğun yaptığı gibi wordpress’e taşındım…Yok, olmadı..Hiç sevmedim orayı…. Yazmadım. Bir süreliğine-bıraktım blog işini…. İçim buruk. Çünkü biliyorum ki, yapıp sonra bloga eklediğim objelerden esinlenip harika şeyler yaratan, bunun sonucunda da çok çok mutlu olan bir sürü blog takipçim var….Bu yazımı bile kimler okuyabilecek emin değilim. Daha yeni Çankırı’dan çok şeker bir arkadaşımız atölyemizdeydi…Ah, ne kötüyüm, bir de ders zamanı olunca…Hiç gelenlerle oturup, şöyle bir güzel sohbet edemiyorum ki… İsmini bir yere not almadığımdan unutmuşum…Sadece blogumu ve televizyon programlarımı seyrederek neler neler yapmış, görmeniz lazımdı… Yanındaki kuzeni “Ece hanım, vallahi, sizle yatıp, sizle kalkıyor, bütün aile sizi tanıyor..” diye anlattıkça gözlerim dolu dolu oldu…Bana yaptıklarını gösterirken, onun ne kadar yüreği pır pır ediyorsa, benim de inanın yüreğim aynıydı. Umarım bu yazımı okur da, bana tekrar ulaşıp ismini hatırlatır bu tatlı Çankırı’lı dostumuz… İşte, bu güzel insanlar için kendimi tekrar heveslendirmeye çalışıyorum. Bloguma yazı yazmaya başlamışken kendimi devamlı pozitif yönde telkin etmeye çalışıyorum.. Ama bu aralar biraz karamsarım…Bu tatsız durumdan dolayı mı karamsarlaştım, nedir?Hafif başka burukluklar da yok değil… Canım en nihayet ben de insanım, küçük kıskançlıklarım, kaprislerim olacak değil mi?

Blog yazarken vaktim olmuyordu ya…Bloguma yazmadığım zamanlarda o kadar çok Türk bloglarda gezindim ki….Hiç girmediğim yerlere, konulara daldım, oralarda takıldım kaldım, uzun uzun düşündüm…Çoğu mükemmeldi, gurur duydum bu kadar başarılı yazı yazan, örgü ören, fikir veren, olağanüstü yemekler yapan,fotoğraf çeken, bilgi veren meğer ne kadar güzel bloglar varmış… Devekuşu gibi başımı bir gömmüşüm işlere…Kaldırıp arada bakınca köyden indim şehire gibi oluyor…. Bazıları ise beni uzun uzun düşündürdü… Biliyor musunuz? 2 sene evvel blog yazmaya başlarken tek amacım,…”Ne?….ahşap boyama mı?…. Amaaaannn sende, çirkin çirkin şeyler, uğraşılır mı? ,….değil evime almak… duymak, görmek bile istemiyorum”…diye düşünenlere aslında bu işin çok keyifli de yapılabileceğini hatta 11 senedir atölyemizde nasıl da güzel yapıldığını göstermekti… Nitekim 2 yıl boyunca hiç bir kazancım olmamasına rağmen kah blogdan, kah televizyondan bütün bildiklerimi aktarmaya çalıştım …Gezdiğim bloglarda… resimlerimiz,tekniklerim, kullandığım renkler….Benden birşeyler gördükçe yüzümde güller açıyor…Eminim, çoğu boyama yapan blog sahibi, kullandıkları objenin ilk benim tarafımdan çizildiğini ve şimdi tüm Türkiye’de satıldığını bilmiyorlar, kullandığı çoğu tekniğin ilk benim tarafımdan Türkiye’de popüler hale getirildiğinin hiç farkında değiller, yapıştırdığı resmin önce bizim atölyeden alınıp sonra defalarca fotokopi çekilip sonra ona ulaştığını bilmek zorunda da değiller. Hepimiz öyle yapmıyor muyuz? Ben dahil…. İnternette gezinirken, orada önerilen başka yerlere giriyoruz, başka bloglara giriyoruz…Bir yerde beğendiğimiz birşeyin aslında kimden esinlenerek yapıldığını bilmiyoruz, sadece beğeniyoruz, kimin ürettiğini merak da etmiyoruz….. İster istemez üzülüyorum…Bir örnek..Model hamuru ile yapılan 3 boyutlu dekopajı acaba ben bu kadar tanıtmadan evvel kaç kişi biliyordu ya da bu kadar yoğun kullanıyordu?.. “Canım, Ece hanım niye kendine bu kadar pay biçiyor ki 3 boyutlu dekopajı, biz zaten Semih Yener’den dolayı çok iyi biliyorduk” diyenlere çok aldırmamaya çalışıyorum…Sadece düşünün bakalım,diyorum…Ben blog açıp da, herkesi hamurla tanıştırmadan evvel kaç boyama yapan arkadaşımın blogunda boyutlu dekopaj örneğine rastlayacaksınız? Şimdi ise hemen hemen tüm Türkiye boyutlu dekopaj çalışıyor ve BEN KENDİMLE GURUR DUYUYORUM. Gurur duyuyorum da…. En az 2 senedir binlerce adet hamurunu atölyeye satın aldığımız ve tüm Türkiye’deki hamur satışlarında, birebir katkıda bulunduğum İstanbul’daki firmalar veya satış temsilcileri daha ismimi bile bilmiyorlar…Güleyim mi, ağlayayım mı bilmiyorum… Atölyede, televizyonda, en az 3 yıldır, “Eskilerinizi zımpara yapmadan da yenileyebilirsiniz,BENİM kapatıcı diye bir ürünüm var, sakın atmayın, eskilerinizi mutlaka değerlendirin.” diye az mı duyurdum? Yine yalnış biliyorsam düzeltin..Benden evvel kapatıcı ile eski zigonumuzu boyayıp, böylece zımparalamadan, boyacılara gitmeden eski yemek masamızı, komodinimizi boyuyor muyduk?Veya boyayabileceğimizi biliyor muyduk? Şimdi şöyle mesajlar alıyorum facebook’tan veya hotmail’den… “Ece hanım, X markanın eski eşyalara sürülen bir astar ilacı varmış,hiç zımparalamıyormuşsunuz ya da falanca markanın parlak yüzey astarı varmış, hiç duydunuz mu, hiç yaptınız mı??”….??????”.. Şimdi yine ne yapayım, güleyim mi, ağlayayım mı? Yok, yok bu aralar…Sizi mutlu etmenin dışında….daha başka şeyler de olsun istiyorum…Eveeeetttt, birazcık ön plana çıkma zamanı geldi galiba… Neyse…..15 gün yazmayıp yazmayıp, sonra da içinizi nasıl karartım ama… Kusuruma bakmayın…. Uzun lafın kısası, blogların kapalı olduğu süre zarfında, bloglarda gezindikçe, ahşap boyamaya ne çok katkım olduğunu gördüm ama diyorum ya birazcık alındım…. Acaba bir yerlerde bir yanlış mı yapıyorum dedim… Sakın yanlış anlamayın…Yukarıda da dediğim gibi… Sadece…birazcık….belki de blogumu yazmayınca ve sizin güzel sözlerinizden azıcık uzak kalınca….

İşler de çok yoğun….Neden hala kitap bitmiyor? İnternet satış sayfası için gittikçe faturalar beni aşmaya başlıyor ama onca kişi bekliyor.. Neden oğlum Can devamlı hastalanıyor?…Neden evde yalnızım? Sorumluluklarımın hepsini bırakıp bazen bir dağa kaçmak istiyorum…Bahar geliyor, alerjilerim artıyor…Ne yapacağım ben bu kiloları?…….. Anlıyorsunuz beni değil mi?

Tamam, tamam..Tüm şikayetlerim bitti… Beni takip edenlere bakıyorum… Karşımda…

O kadar kaliteli, 2 yıl süresince elenerek ciddi takipçiler olarak kalmış, karşısındakine, ihtiyacı olan iltifatı edebilecek kadar alçakgönüllü ve eğitimli, yürekten güvenen,öyle mükemmel, öyle yardımsever, zeki, üretken ve yaratıcı bir grup var ki….

Evet sizlerden bahsediyorum benim sevgili dostlarım… Bazen kendi kendime ” Galiba, karşılıksız bana inanan bu nezih, özel dostlar beni çok şımarttı…”diye düşünüp sonra bu şımarıklığıma da, kendime de kızıyorum…. Hemen özümü hatırlamaya çalışıyorum…..”Neydi Ece?…Blog yazmaya başlarken tek amacın,”Ne?….ahşap boyama mı?…. Amaaaannn sende, çirkin çirkin şeyler onlar,….değil evime almak… duymak, görmek bile istemiyorum”…diye düşünenlere aslında bu işin çok güzel de yapılabileceğini göstermekti.Böyle devam edeceksin..Boyama öğrenmek isteyen herkese buradan erişeceksin, verebildiğin kadar bilgi vereceksin. İsteyen seni yüceltir, tanımayan da tanımaz…”

İşte bu kadar…

Bloguma yeni 2 bölüm ekledim. En azından kimler girip beni izliyor, kimlere ne yararım oluyor, ben onlar için ne yapabilirim sorularına cevap bulabilmek için, blogumun sağ tarafına “Benim için, her ziyaretiniz,çok değerli…Google hesabınızı açın, her ziyaretiniz kaydolsun.” seçeneği koydum… Eğer ziyaretlerinizin benim tarafımdan da bilinmesini istiyorsanız lütfen benim blogumdayken Google hesabınızı açın…Bende böylece, ileride, çeşitli şekillerde teşekkür etmem gerekenleri bileyim!!! İkincisi ise… Bana daha rahat ulaşabilmeniz, sorularınızı birebir iletebilmeniz için yine blog yazılarımın sağ tarafında Facebook bağlantısı ekledim…Sizleri arkadaş olarak Facebook’ta bekliyorum… Sevgili dostlarım, sizlere bir kere daha yürekten teşekkür ediyorum…Yazdıklarımı takip ediyorsunuz, duygularımı paylaşıyorsunuz, “bizim de katkımız olsun, kitabınızı çıkmadan satın alsak size faydası olur mu?” gibi inanılmaz fedakarca önerilerde bulunup geceleri “daha ne verebilirim bu güzel yürekli insanlara?” diye dualarıma kadar giriyorsunuz…İnanın her gece, Allah’a binlerce kez şükrediyorum sizin gibi dostlar kazanmak için bana bu yolu gösterdiği için…

Galiba yanlış yere yazımı yazdım. “Avucumda bir Kelebek” yazısı gibi oldu bu yazı…Neyse yarın bol hediye resimle, bol objeyle kendimi affettiririm size… Sizi çok sevdiğimi yakın zamanlarda hiç söylemiş miydim?

Kendinize çok iyi bakın..

>Kırık bir Kalple Yuvaya Dönüş

>Hep yoğunluktan yakınıyordum…Her akşam eve dönerken ” Ah mutlaka bu akşam bloguma yazmam lazım, çektiğim güzel resimleri paylaşmam lazım….Ama çokta yorgunum…Neyse yarın akşam yazarım..” Yarın akşam oluyor..”Bak şimdi , bu akşam da şu işi bitirmem lazım, neyse yarın yazarım..”
Bloglar kapatıldı ya….Nasıl canım yazmak istiyor, devamlı aklım blogda…Gün içinde çalışıyorum ama aklım sizlerde…”Şimdi bak, bu resmi de koyardım, halbuki yazımı da hazırlamıştım”… Kontrol panelime ulaşamıyorum ki… Facebook’ta bütün bir günümü geçirdikten sonra sevgili Colette’ten öğrendiklerimle wordpress’e taşındım ama pek bir tuhaf geldi, bir türlü alışamadım ve sonunda herşey normale dönene kadar yazmamaya karar verdim…..Biz bilgisayarlarımızın DNS leri ile oynayarak en nihayet bloguma erişebildim…Ne yapalım kırık dökük yolumuza devam edeceğiz…

Çok kızgınım, kızgınlığımı anlatmam, içimi dökmem lazım…Gerçekten birkaç gündür üzüntü, öfke ve hayalkırıklığı duygularını ard arda yaşıyorum. İki seneden fazla bir süredir blog yazıyorum ve blogum benim bir parçam gibi oldu çünkü orda bildiklerimi, yaptıklarımı, zaman zaman neşemi, üzüntümü, hastalığımı paylaşıyorum….5-6 gündür yazmak isteyip de yazamamak beni inanılmaz yaralıyor…Kolum kanadım kopmuş gibi…Haksız yere gördüğümüz bu muamele ise üzüntü ve öfkemi arttırıyor… Ben blog yazarı olduğum kadar okuyucusuyum da aynı zamanda..Bir çok şey öğrendim sosyal medyadan, bir sürü arkadaşım oldu hepsi birbirinden tatlı ve değerli…Ama bir sabah uyanıyorum ve bunların hepsinin bir anda benim hayatımdan alındığını çalındığını öğreniyorum…Kişisel alanıma kim ne hakla böyle bir engel koyabilir benim?

Bir tek ben değil ki…Üstelik ben yeniyim blogger dünyasında…Hayatında 90. dk maç izlememiş bir çok kadın sansür kurbanı oldu.

Mağdurelerin suçu kabahatler kanununa göre;

Yemek tarifi vermek…

Dantel örneklerini paylaşmak…

Çocuğunun gelişimini yazmak…

İçini dökmek…

Ve giydiği kıyafetleri cümle aleme ifşa etmek!…

İşin bilgi alma hakkını engelleme kısmı da cabası çünkü bloglarımız aracılığıyla sadece bilgiyi, tecrübeleri, birikimlerimizi paylaşmadık; blogosfer aslında kocaman bir akademi.

İnsanların birbirinden, deneyimlerinden, duygularından bir şeyler “öğrendiği” bir okul! Biz bloglarımız sayesinde hiç tanımadığımız insanlarla bağ kurduk, empatiyi öğrendik, sınırlı hayatlarımız dışındaki hayatlara dokunduk; bir gün yazmasak mesajlara boğulduk, takipçilerimiz bizi merak ettiler, hastalandığımızda tavsiye verdiler, kızdığımızda sakinleştirdiler.

“Okumayı hiç sevmiyor bu gençlik” dedikleri gençlik bizimle “okumayı” sevdi, hatta “yazmayı” sevdi, özgür olmak için okumak-yazmak gerek öğrendi.

Sistemimizin “genelleme” huyu yüzünden bir boyama blogu olarak sanki yüz kızartıcı bir suç işlemişim gibi sayfamda o kocaman, kırmızı, beni fişleyen ibareyle utandırıldım.

Sabahları atölyeye geldiğimde maillerim yerine ilk önce kumanda panelime bakıp,kim ne yazmış incelemek en keyifle yaptığım sabah enerjimdi.
Eve gidince yorgun olmama rağmen,bilgisayarın başına geçip saatlerce araştırma yapmak,fotoğraflarımı yüklemek, yazı hazırlamak bana çok büyük bir mutluluk veriyordu.

Gerçekten korkuyorum. Çocuk yetiştiyoruz, ne ögreteceğiz onlara? Korkmayı mı? Düşünmemeyi mi? Düşünmeyi ama söylememeyi mi?

Kendini kurtarmayı, gerisiyle uğraşmamayı mı?

Emeğe yazık, elbette yazık. Blogspot’ta nice bloglar var. Kimi çocuğunu yazıyor, kimi hayatını. Kimi futbol eleştirisi yapıyor, kimi kitap paylaşımı. Bunlar nasıl görmezden gelinir?…
Insanlar çocuklarını Amerika’da doğuruyorlar. Amerikan pasaportu olsun, hayatı güvence altına alınsın diye. Olur da Turkiye’de çalkantı çıkarsa kaçabilsin, zorda kalmasın diye.

Çare bu mu? Böyle mi yapmalıyız hepimiz? Bu şekilde sıyrılalım mı yani işin içinden? Hatta terk edelim ülkeyi, gidelim Amerika’da, orada burada yeni yaşamlar kuralım. Kendimizi kurtaralım. Çocuklarımızın geleceğini garanti altına alalım. Bu kadar basit mi?

En kısa zamanda bloglarımızın açılmasını ve yuvama geri dönmeyi diliyorum…

Yine çok daraldım, sizleri de daralttım…

Hiçbir şey olmamış gibi davranmak çok zor ama görevimi yerine getirmeye devam edeceğim…

Web sayfamız yavaş yavaş beliriyor…İşte “Boyama Teknikleri” sayfasının tanıtım resmi…

Atölye’de bir gezintiye ne dersiniz?

















Kalın Sağlıcakla..


Nasıl blogunuza girebilirsiniz?

Ne yazık….İnternet ağı üzerinde milyonlarca blog yazarı bulunmaktadır.Üstelik çok iyi yerlere gelmiş blogger siteleri de mevcuttur.Maalesef milyarlık şirketler, 1-2 kişi yüzünden onca insanın emeğini hiçe sayıp blogları kapatmaya çalışıyorlar. Tabi ki benim de şu an yaptığım gibi mutlaka bir çözüm yolu bulunuyor ama bunca zahmet niye?

Neyse biz kaldığımız yerden yolumuza devam edelim….

İnternette gezinirken beyazkelebek‘e rastladım..Yeni sayfasında…
Orada blog kapatma ile ilgili yazıları okurken Stildirektörü‘ne yönlendiriyordu. Oradan öğrendim ki DNS numaralarımızı değiştirince bloguma ulaşabileceğim…Ama zor bir işmiş…Can’la beraber uzun araştırmalar sonucu keşfettik. Stil direktörünün sayfasını da mutlaka okuyun. Ben de buradan sizi yönlendirmek istiyorum.
Windows 7 için:
Denetim Masası’ndan bağlantılara gidin.
Kendi kablosuz ağ bağlanma durumunuzun üzerine tıklayın.
Açılan pencerede “etkinlik” kısmında “özellikler”e tıklayın.

Açılan ekranda “internet protokolu sürüm 4” veya “internet protokolu sürüm 6” ya girin. Benimki 4’de idi. Daha sonra yeni DNS numaranızı girin. 8.8.8.8 8.8.8.4

En alttaki “tamam” a basın.Bilgisayarınızı kapatıp açın…

Ya da bilgisayrdan anlayan birinden DNS numaralarınızı değiştirmesini talep edin.
Bu şekilde ben bloguma erişebildim.

Ya da son çare olarak http://www.proksi.org veya http://anonymouse.org adreslerinden tüm yasak!!! bloglara erişebilirsiniz. 

Lütfen bu bilgileri herkesle paylaşın. Bana da neler olduğuna dair yazarsanız çok sevinirim.


>Nasıl blogumu görebilirim?

>Ne yazık….İnternet ağı üzerinde milyonlarca blog yazarı bulunmaktadır.Üstelik çok iyi yerlere gelmiş blogger siteleri de mevcuttur.Maalesef milyarlık şirketler, 1-2 kişi yüzünden onca insanın emeğini hiçe sayıp blogları kapatmaya çalışıyorlar. Tabi ki benim de şu an yaptığım gibi mutlaka bir çözüm yolu bulunuyor ama bunca zahmet niye?

Neyse biz kaldığımız yerden yolumuza devam edelim….

İnternette gezinirken beyazkelebek‘e rastladım..Yeni sayfasında…
Orada blog kapatma ile ilgili yazıları okurken Stildirektörü‘ne yönlendiriyordu. Oradan öğrendim ki DNS numaralarımızı değiştirince bloguma ulaşabileceğim…Ama zor bir işmiş…Can’la beraber uzun araştırmalar sonucu keşfettik. Stil direktörünün sayfasını da mutlaka okuyun. Ben de buradan sizi yönlendirmek istiyorum.
Windows 7 için:
Denetim Masası’ndan bağlantılara gidin.
Kendi kablosuz ağ bağlanma durumunuzun üzerine tıklayın.
Açılan pencerede “etkinlik” kısmında “özellikler”e tıklayın.

Açılan ekranda “internet protokolu sürüm 4” veya “internet protokolu sürüm 6” ya girin. Benimki 4’de idi. Daha sonra yeni DNS numaranızı girin. 8.8.8.8 8.8.8.4

En alttaki “tamam” a basın.Bilgisayarınızı kapatıp açın…
Bu şekilde ben bloguma erişebildim.

Ya da son çareler “http://anonymouse.org ” veya “http://www.proksi.org ” dan her yasak bloga erişebilirsiniz.


Bloglarımızı kapattılar…

Ne yazık….İnternet ağı üzerinde milyonlarca blog yazarı bulunmaktadır.Üstelik çok iyi yerlere gelmiş blogger siteleri de mevcuttur.Maalesef milyarlık şirketler, 1-2 kişi yüzünden onca insanın emeğini hiçe sayıp blogları kapatmaya çalışıyorlar. Tabi ki benim de şu an yaptığım gibi mutlaka bir çözüm yolu bulunuyor ama bunca zahmet niye?

Neyse biz kaldığımız yerden yolumuza devam edelim….

Maalesef yine hastayım…Aslında bilmeden iyi mi oldu? Çünkü bütün gün bilgisyarın başında facebook’tan siz güzel arkadaşlarımla yazıştım, wordpress’e geçmemi de sevgili Colette önerdi…Teşekkür ederim.

Buranın çok acemisiyim…Bakalım bu sayfayı yayınlayabilecek miyim?


>Yine Melis Birkan….

>

DSC_0008
Şu güzelliğe bakar mısınız? Ama ne kadar şeker , öyle değil mi?
Melis Birkan annesi ile birlikte, geçen cuma atölyede dersteydi… Melis, derste, kelebekli panolardan 3 tane yapmak üzere derse başladı…Tabi ancak bir tanesini bitirebildik… Annesi Selda hanım da seramik bir tepsi boyadı, çok zarif güllerle süsledi…
Meğerse Ankara’lılarmış, anneanneyi ziyarete gelmişler…
Melis Birkan’ı o kadar beğeniyorum ki…..
Hala onunla tanıştığıma,
bize derse geldiğine…
hatta gelecek hafta İstanbul’da onu arayacağıma ve buluşacağımıza!!!!!! hala inanamıyorum…
DSC_0007
Çok tatlı çok… Bir öğrencim derse gelip de aniden Melis Birkan’ı derste görünce “Ah canım….İnsanın durup durup öpesi geliyor sizi” dedi. Gerçekten böyle hissediyorsunuz….Sadece güzelliği değil ki… Kendi hal ve tavırlarında da öyle bir kibarlık ve duruluk var ki, inanın onunla konuşurken içinize huzur doluyor…Annesi, Selda hanım da aynı şekilde…Nasıl sakin ve kibar bir hanım…..
Ankara’lılarmış ama hani bizim güzel bir yakıştırmamız vardır ya….
Kendisi tam bir İstanbul hanımefendisi …..

Sevgili dostlarım,
Hayatı biz ne kadar planlamaya çalışsak da, aslında nasıl da, kendi istediği gibi geçiyor değil mi?

Örneğin son 1.5 ayda planladıklarım ve olanlara bir bakın!!!

Bir sürü işim var, daha sıkı çalışmamız lazım derken…4 Ocak’ta önce ben hastalandım, 2 hafta süründüm…

Belki biliyorsunuzdur…Benim eşim Afganistan’da çalışıyor, o yüzden çok az görüşebiliyoruz…”Bari” dedik, “sömestr tatilinde gel, tatile gidelim.” Herşeyi ayarladık, atölyede dersleri 15 gün tatil ettik. Ama maalesef, işler planladığımız gibi olmadı!! Şirket orada yeni projeye başladığı için Hakan şantiyeyi bırakıp gelemedi, bizim tatil yattı, atölye de kapalı kaldı…
” Neyse, bari kitaba bol bol çalışırız, bak iyi oldu, hazır dersler yokken” dedik…Bu sefer de, Can hastalanmaz mı? Çok kötü hasta oldu…Annem desen keza öyle, hafif atlattı ama yine de evde 2 çocuk gibilerdi…Bizim çalışmalar yine yattı!!!
Şimdi de eşim Hakan geldi, mümkün olduğunca onunla olmaya çalışıyoruz…..
Ahhhhh, aklım atölyede, web sayfasında, kitapta ama işler planladığım gibi gitmiyor ki….

DSC_0048
Gördüğünüz mü işte?..Benim işler fala kaldı artık..
Ha ha ha!!!….
Cumartesi grubumda güzeller güzeli Semra var…Dediler ki “Semra kahve falına çok güzel bakıyor.” Hiç dayanabilir miyim? Hemen kahveler içildi….Bir bilseniz nasıl güzel haberler verdi…Yalnız gerçekten çok güzel bakıyor..Hemen hemen her dediğine yorum yapacağım birşey vardı…İnşallah, hepsi çıkar Semracığım….

Buzdolabımızı beğendiniz mi?

DSC_0780

Konumuz atölyenin buzdolabı değil tabi ki!!!

Bu arada, laf aramızda… herkes buzdolabımızı çok beğeniyor…Arçelik’in nostalji serisi…Galiba şimdi çıkarmıyor ama yani, gerçekten pek bir güzel…Laf aramızda, kırmızısı da bizim eski atölyeden kalma, benim evde, aşağı katta annemle beraber…Güzel bir yerde tekrar kullanılmayı bekliyor!!!

Gelelim buzdolabımızın resmini çekme sebebime…
Size göstermek istediğim, cumartesi grubundan, öğrencim Özge’nin buzdolabı mıknatısı yapma isteği!!!!
Özge “buzdolabı mıknatısı isterim”diye tutturdu!! Ne yapalım..Ben de düşündüm, taşındım, “hadi deneyelim, nasıl olsa güzel birşey çıkar” dedim.
Özge’nin istediği resimleri hamurladık…Hamurlar kururken uçları kıvrılıyorlar ya…E ne yapalım, ne yapalım derken Özge’nin aklına, arkalarına kalın mantar yapıştırmak geldi…Atölyede de rulo mantar var, mantar pano yaparken kullanırız diye bir sürü almışız….Hemen hazırladığımız hamurları mantara yapıştırdık, kenarlarını güzelce makasla kestik. Arkasına da şerit mıknatıs yapıştırdık…Bol sprey vernik sıktık….

Sonra da atölyede buzdolabımıza yapıştırdık…
Nasıl güzel oldular değil mi?
DSC_0781

Ah bu bizim resimler yok mu? Başımız dertte resimlerimizle….
Herkes resim istiyor…
Zaten kurslar dolayısıyla çok yoğun bir atölye…
Bazen, kurs bitiminde pilimiz de tamamen bitmiş oluyor…
Yine de bizler, gönüllü olarak kalıp gelen resim taleplerini karşılamaya çalışıyoruz…
Bizim kendi öğrencilerimiz bile resim çektirmeye doyamıyorlar….
DSC_0062
Cumartesi grubunun resim çektirme sırasına bakar mısınız lütfen? Ben çekici, onlar kuyrukta bekleyen öğrenciler…..Yakında fotokopi makinesinin yanında yaşamımızı devam ettireceğiz!!!!


KanalB’deki programda biraz değişiklik yapmaya karar verdim..
Sağolsun onlarda kabul ettiler…

Artık program 1 saat…

Programda mutlaka öğrencilerimden oluşan küçük bir topluluk olacak…Her birisi farklı birşeyler boyayacak, böylece sizlere küçük ipuçları vermeye çalışacağım.

El deseni hocamız Demet Öznur, nefis bir masa boyuyor, üzerine el boyaması güller yapıyor!!!Adım adım desen nasıl çalışılır, size aktarmaya çalışacağız…

Ben de mümkün olduğunca, bulabildiğim ölçüde eski eşyaları ya da evdeki bir objeyi nasıl değerlendiririz çalışmaları yapmaya devam edeceğim…
DSC_0997
Televizyonda görmek istediklerinizi lütfen bana yazın!!

Hu hu???!!!……Sevgili yeni ortağım Ahu???!!!!
DSC_0054
Sizi pek bir hamarat gördüm, Allah nazarlardan saklasın…Pek bir çalışkansınız bakıyorum…
Bu ara çok seyahat etti sevgili Ahucuğum…Ama Ankara’ya döner dönmez yine atölyedeydi…
Kolay gelsin Ahu hanımcığım….
Aman hatırlatayım…Semra falıma baktı ya…Çok yurdışı seyahat gözüküyormuş bana, hatta birisi!!!biriktirdiği milleri ile mi ne, beni götürüyormuş!!! Vallahi aklım almıyor, hep konuştuğumuz şeyler nasıl kahve fincanında gözüküyor?

Semra bir de dedi ki…” Yabancı bir kadın var Ece ablacığım…sivri burunlu,hafif burnu havada…Siz bununla çok işler yapıyorsunuz, hafif topluca gibi ama çok değil…Burnu havada ya…İsteklerini kabul ettirmeye çalışıyor ama yine de çok güzel işler yapacaksınız beraber. Önce bu kadınla tanışıyorsunuz ama asıl size orada bir adam çok yardımcı oluyor, her türlü konuşmanızı sonradan onunla yapıyorsunuz”

Sevgili İtalya’daki Pınar’ım, şimdi sana soruyorum….İtalya’da bizim için görüştüğün, Calambour’daki Silvia’nın burnu sivri ve hafif balık etli mi? Bu adam da, benim daha evvel konuştuğum Mr. Agassouvi olmasın sakın? …Doğru çıkarsa ne gülerim ama!!!


DSC_0967
İşte böyle arkadaşlar…Resimde gördüğünüz gibi atölyenin tam orta yerine, kitap ve web sayfası çalışmalarımızı, öğrenciler dersteyken bile yapabilelim diye Mehtap’la birlikte masa bile kurduk…

Herşey sizin için vallahi….

Çok öpüyorum…


>Melis Birkan

>DSC_0984

Bugün Melis Birkan kapıdan girince şaşkınlıktan ve sevinçten az daha kalbim yerinden çıkacaktı…Nasıl heyecanlanmam?
Pek türk filmleri ve artistleri ile ilgisi olan biri değilim, kimsenin ne ismini bilirim, ne tipini…Ama Melis Birkan’ı duruşu, o sıcacık gülümsemesi ve tabi ki mükemmel oyunculuğu yüzünden çok beğeniyorum…Çok mutluyum arkadaşlar…Ta İstanbul’lardan atölyemize Melis Birkan methimi duyupta geldi ya, havalarda uçuyorum…
DSC_0989

Hiç merak etmeyin….Tüm çalışmalarım son hızla devam ediyor, Mehtap kitap için devamlı boyuyor…Ben de devamlı onun fotoğrafını çekiyorum!!!!
DSC_0952

Web sayfası dizaynı son şeklini almak üzere…
Tam ekran yakalama 15.02.2011 221303-2

Ahhhhh, en zor kısım….Ürünler…..Ürünleri ilk elden size ulaştırabilmek için Ahu ile birlikte (aslında etrafımdaki herkesin yardımlarıyla, atölye arkadaşlarım, blog arkadaşlarım, onların arkadaşları!!!)çok çabalıyoruz…
Sevgili dostlarım,
Geçen yazıma istinaden bana yorum gönderen herkese çok çok teşekkürler…tüm önerilerinizi mutlaka dikkate alacağım…Aklıma gelmeyen öyle güzel önerilerde bulunmuşsunuz ki…
Haklınız, bu ara çok blog sayfama çok fazla zaman ayıramıyorum, o kadar çok yapılacak iş var ki…
Ama unutmayın aklım hep sizlerle…
Kendinize iyi bakın…
DSC_0994DSC_0981DSC_0956DSC_0939DSC_0907DSC_0902DSC_0899DSC_0899-1

>Önerilerinize ihtiyacım var!!!

>

DSC_0759

Hastalıklardan kurtulamıyoruz ki, sizlerle şöyle rahat rahat her 2 blogumda da görüşebileyim…Ben hala öksürüyorum, sinüsler dolu…Ama işin kötüsü 3 gündür Can çok hasta…Dün gece öksürükten ikimizde uyuyamadık…Bir ara çaresizlikten oturup ağladım, önümde o kadar acı çekiyor ki, öksürdükçe “anneciğim, karnım” diyor, ben de birşey yapamamanın hırsından, hem de uykusuzluktan oturdum ağladım. Keza annem de öyle…Hastalandı, hastalanacak…Biliyorsunuz, bizim evin en alt katı annemin…Can da çatı katında oturmayı seviyor…3 gündür bir annem çağırıyor, 4 kat iniyorum, onun isteklerini yerine getiriyorum…Tam annemin evinde az dinlenirken Can sesleniyor, ayağımda tahta sabolarım “takır tukur, takır tukur” koşarak yukarı çıkıyorum, mutfakta Can’ın isteklerini hazırlıyorum…Elimde tepsi, çatıya varmadan ara katta mola veriyorum, banyoya girip, ben kendim bir burun temizliği yapıyorum, sonra “takır tukur” ver elini çatı katı…Kediler çok şaşkın, her aşağı inip, yukarı çıktığımda ayağımın altındalar..Birgün, ben bu sabolarla inip çıkarken merdivenden hepimiz birden yuvarlanıvereceğiz, ama bakalım!!!!

Neyse ki şimdi, pazar öğleden sonra herkes biraz durulmuş vaziyette…Annem evinde televizyon seyrediyor, Can biraz evvel, yorgun bir şekilde göğsüne, ayaklarına vicksleri süründükten sonra uyuyakaldı, ben de az da olsa sizlerle olayım istedim.

Önce dayanamam, sizlere çok özel objeler göstermem lazım, yeni keşiflerim…..

Yabancılarda bir “scrapping” çılgınlığı var ya!!!…
Benim bile 2 tane kocaman scrapbook’um var.İngiltere’de okuduğum yıllarda yapmışım, tüm sinema biletlerim, kartlar, resimler, doktorun elime bağladığı sargı bezi bile yapıştırılmış!!!!Ağızları kapanamayacasına doldurduğum 2 tane anı yüklü scrapbook…..
Yani, ben de “scrapping”e bayılıyorum…İstanbul Şermin sağolsun….Zaten kendisi normal dururken bile beni gülmekten yerlere yatırıyor….Bir de komik bir laf patlattı mı, kopuyorum….Son İstanbul ziyaretimde, Şermin Amerika’dan yeni gelmişti, bavullarını birlikte açtık…Tabi kocaman scrapping kağıtlarını görünce kendimden geçtim…Şermin şaşkın beni izliyor, “kim bu yamyam acaba?” diye beni seyrediyor, bu arada esprileri ardı ardına patlatıyor….İşte o kağıtlarla yavaştan çalışmaya başladım…..

Ehhh, öğrenciler de bu yeni uygulamamı çok sevdiler…Ama şimdi bu tekniğe, bir isim bulmak lazım…Scapping yapıyoruz ama tepsiye, kutuya benim gibi yapan yurtdışında pek yok…Biliyorsunuz, resim yapıştırma işine de “decopaj” deniyor…

Fistolar, düğmeler, fotoğraflar da yapıştırıyoruz yavaştan…Haaa, bu arada buna benzer bir patchwork tekniği de var ya, her bir malzemeyi kullanarak yaptıkları….İsmini çok seviyorum, hani “crazy patchwork” diyorlar, ben de galiba öyle bir isim bulacağım…

“Crazy Scap Dekopaj” diyelim mi, ne dersiniz? Biraz uzun oldu galiba..Ehhh, kitap yazıyorum ya…Şimdi, her tekniğe bir isim bulmam lazım….Fikirlerinizi ve önerilerinizi bekliyorum.

Şimdi söyleyin bakalım, bu kağıtlara dayanılabilir mi?
DSC_0756

Özlem büyük bir itinayla kasesinin kenarına fistoyu yapıştırıyor!!!
DSC_0763

Çok güzel olmuş ama değil mi?İçinde yok yok!!! Mum eskitme….stencil çalışması…., dekopaj tekniği…fistolar…., aplike kelebekler…..
DSC_0767

Güle güle kullan Özlemciğim…..
DSC_0768

Tabi ki öbür tekniklere de devam….
DSC_0697
DSC_0812
DSC_0800
DSC_0747
DSC_0748
DSC_0813
DSC_0808
DSC_0803
DSC_0776

KİTAP….
Mehtap’la ikimiz her boş vakitte( biraz zor oluyor ama!!) kitap için uğraşmaya devam ediyoruz…İnanın, hiç boya yapmayan birisi bile bu kitaptan yararlanabilsin diye en ince detayına kadar anlatıp, malzemeleri tanıtıp fotoğraflıyoruz.

Şubat sonuna kadar fotoğraflama ve teknik belirleme kısmını bitirmiş olmamız lazım. Mart ayında da ben, kitabı basacak yer ararken Mehtap’ta tüm hazırlıklarımızı yazıya döker diye planlıyorum…Nisan veya Mayıs gibi en nihayet, hep beraber kitabıma kavuşuruz.

Kitap ismi arıyorum….Aaaaaa, bi dakka…en iyisi ben bu işi bir sonraki blog yazımda yayınlayayım çünkü aniden kitap ismi yarışması açmaya karar verdim…Siz en iyisi mi şimdiden düşünmeye başlayın…

FLASH HABER FLASH HABER FLASH HABER!!!!!
Bana gelen mailler, facebook’tan gelen mesajlar,hemen hemen hepsi neredeyse malzeme sorunu ile ilgiliydi…Biz Ankara ve İstanbul’lular hobi konusunda çok şanslıyız…Daha yeni, Adana’dan bir hanım aradı ve Adana’da hamurla kabartmayı bilmedikleri için hamur bulamadığından, nasıl temin edeceğinden yakındı…İnanın her hafta böyle telefonlar ve mesajlar geliyordu…Atölye Beyaz olarak elimizden geleni yapıp, yetişebildiğimiz kadarını yapıyorduk ama bu kadar yoğun atölye dersleri ile nereye kadar isteklerinizi karşılayabiliriz?
Ahhh, paranın gözü kör olsun…Milyarlarım olacak ki, şimdi hemen sizin için neler yapacağım ama ne yapalım, yavaş yavaş isteklerinizi yerine getirmeye çalışıyorum ben de…

Flash Haber diye yazdım!!!…Ehh benim de vereceğim haber pek küçümsenecek gibi değil….

eceaymer.com GELİYOR….
Blogumu takip edenler önce öğrencim sonra arkadaşım olan sevgili Ahu’yu tanırlar…Biz iki kafadar başımızdan büyük işlere kalkıştık!!! Sağolsun Ahu bu işi çok tasarladı hem benim haklarımı hem sizi düşünerek reddedemeyeceğim fikirler sundu. Canım arkadaşıma, bu güzel fırsatı, her ikimiz için de yarattığı için çok minnetarım… Aylar önce,benim tüm tekniklerimde kullandığım herşeyin satılacağı bir web sitesi kurmaya karar verdik…Ben tabi herşeyde olduğu gibi kılı kırk yardığım için daha web sayfasının ana görüntüsünü ancak çıkarabildik ama bayağı ilerleme kaydettik…Bundan sonra Trabzon’dan beni arayıp, “hamur nasıl bulabilirim,Ece hanım… niye sizin resimleriniz hep güzel?”, Mersin’den arayıp “ama burada hiç güzel MDF obje yokki” demenize gerek kalmayacak….Pek yakında…..

ÖNERİLERİNİZE ACİLEN İHTİYACIM VAR
Bu web sayfası içeriğinde, satışta neler görmek istiyorsanız lütfen bana yazın,..
Biliyorum bazılarımız, bloga mesaj bırakamayabiliyoruz, yorum yazamayanlar için mail adresim ece_aymer@hotmail.com…
Sizin yönlendirmeleriniz ile çok yararlı bir web sayfası olacağına inanıyorum…

DSC_0773

Benden bu günlük bu kadar…Bol güneşli, neşeli, üretken bir hafta diliyorum.


>Ne Mutlu ki, 46 yaşındayım ve bir Kadınım!!!!

>

Çok kötü hasta oldum…Keçi gribi mi neymiş!!!Tam 12 gün sürdü…Sizlerden çok özür dilerim, pazar günü kendimi dinlenmeye verdim ve çok istememe rağmen pazar yazımı yazamadım…Daha doğrusu biraz başlamıştım ama bitiremedim…

Bu sabah “internet posta”larıma bakarken, üniversite arkadaşım sevgili Gülay’dan bir “posta” geldiğini gördüm…Her satırında beni gülümseten bir posta.. Hem güldüren, hem “Aman allahım, doğru Vallahi!!! Yakında galiba ben de böyle düşünmeye başlayacağım” diye uzun uzun düşündüren bir posta…

Nasıl olsa yarım kalan öbür yazımı her zaman sizinle paylaşabilirim…Hem zaten diğer 3 yazımda sizi çok ağlattığım için, galiba biraz pişmanlık duyuyorum!!!Biraz da gülelim ama değil mi?

Eeeeee yaş 46 olunca, 50’ye 4 kala demek biz orta yaş kadınları, galiba, artık, bu gibi yazıları okumaktan keyif alır olmaya başlayacağız.

Eh, ne diyeyim…Tüm 45-55 yaş arkadaşlarıma, dostlarıma armağan olsun….

Arsız kadının tekiyim…
Makyajsız sokağa çıkmamak,
Saçlarımı her zaman bakımlı tutmak,
Ahım gitmiş vahım kalmışken bile kendimi kadın gibi hissetmek istiyorum.
Tırnaklarımda her zaman oje, dudaklarımda rujum,
En şişko halimde bile olmazsa olmaz, dar kotum…

Arkadaşlarımla komşuculuk oynamak istiyorum.
Kahkaham yeri göğü inletsin, ağzımın kenarındaki çizgiler artık gülmekten ve konuşmaktan iyice belirginleşmişken bile mimikleri abartılı, eli kolu hiç durmayan bir kadın olmak istiyorum.
Mitinglere elimde bastonum, kolumda torunumla katılmak,
Eşin dostun yardımıyla pankart açmak,
Yağmur altında, bacak ağrılarımdan kıvranarak konser izlemek istiyorum.
Kar yağınca torunlarımı çağırıp, düşüp kalçamı kırmadan karla oynaşabilmek
“Koşun kar getirin, kartopu atalım evi batıralım, sonra temizlersiniz!” demek istiyorum.

En yakın arkadaşımın aldığı güzelim dut ağacımın altında,
Dizlerimizde kareli battaniyelerimiz,
DVD çalarımızda U2,
Elimizde en sevdiğimiz ve bir türlü vakit bulup okuyamadığımız kitaplar,
Sehpamızda rakı, meze ve balıklar,
Gözlerimizde burnumuzun ucuna düşmüş kırmızı kemik gözlüklerimizle,
İki sayfa okuyup kıkırdayarak dedikodu yapmak,
Hayatı kutlamak,
Erkekleri çekiştirmek,
Yakalanınca da kızaran yanaklarımızdan makas alınmasını istiyorum.

Camları kalınlaşmış gözlüklerimle, hala kendi arabamı kullanmak, hatalı sollama yapan yaramazlara camı açıp el kol hareketleriyle kızmak istiyorum.

Torunlarımın aşk hikayelerini dinlerken, onlara acayip fikirler vermek istiyorum.
Onların en afacan sırdaşı ben olayım istiyorum.
Kendi yaramazlıklarımı anlatıp anlatıp “Siz de yapın çok eğlenceli, anne babanız kızarsa bana yollayın!” diyerek onları şımartmak istiyorum.

O yaşımda erik ağacının tepesine çıkıp erik toplamak istiyorum!
Çağlayı tuza banıp yemekten dilim her bahar yara olsun istiyorum!
Arkadaşlarıma en olmadık şakaları yapıp, çocuklarımı utandırmak istiyorum.
Ellerim titrediğinden klavyede rahatça yazabilmek için, “Apple”a mektup yazıp her bir klavye tuşunu kafam kadar yapmalarını talep eden, ilk kadın olmak istiyorum.

Gece vakti dalgalı denize girip boğulacak olduğum için zar zor kurtarılıp kocamdan azar işitmek,
Gecenin köründe uyanıp “Uykum kaçtı, midemde gaz var kalk yürüyüşe gidelim!” deyip uykusunu böldüğüm için, yine kocam tarafından şap şup öpülmek istiyorum.

En pörsük halimde bile sevgilimin, bana baktığında,
kendimi her halimde güzel hissettiren o afacan aşık gülüşünü görmek,
Anında, yaramazca, gözlerim dolu dolu bir cevap vermek istiyorum.

En geç yaşımda, bugünkü kadar aşık olmaya devam etmek istiyorum.
Büyüyünce ben,
Hala küçücük bir çocuk gibi,
İçimden geldiği gibi yaşamak istiyorum.

Bir kadın